Ahlâk Mefhumu Her Şeye Şâmildir
Her dinin kendisiyle
yüceldiği ve diğerlerinden ayrıldığı bazı özel şiarları vardır. Şüphesiz ki
İsâm'ın, mensuplarını sorumlu tuttuğu ve onlar arasında vazgeçilmez hususlar
kabul ettiği başkalarının da bunlardan nasibi bulunmayan muayyen bazı ibâdetleri
vardır. Ancak ahlâkî talimat böyle değildir. Müslüman, tüm dünyaya en güzel
faziletler takdim etmekle mükelleftir. Onun, müslim veya gayr-i müslim herkese
dürüst davranması vaciptir. Müsamaha, ahde vefa, mürüvvet, yardımlaşma,
cömertlik vs. hususlarda da böyledir.
Kur'an yahudî ve hristiyanlarla düşmanlık tohumlarım saçacak
hiçbir dine faydası olmayan tartışmalara girmememizi emreder. "Düşmanlıkta
ileri gidenler müstesna olmak üzere yahudî ve hristiyanlarla en güzel şekilde
mücadele edin. Bir de deyin ki biz hem bize indirilene hem de size indirilene
iman ettik. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir. Biz yalnız ona ibâdet
ederiz."(62)
Kuran, Musa ve Isa (a.s.) mensuplarının müslümanlarla bu
kabil tartışmalara girişmelerini çok garip karşılar. "Ey habibim! Onlara
Allah'ın dininde ve ona bağlanmakla üstün olmada bizimle çekişip mücadele mi
ediyorsunuz? Halbuki O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Yaptıklarımızın
mükafatı bize, sizin yaptıklarınızın cezası sizedir. Biz ona özümüzle
bağlanmışız."(63)
Bir yahudînin Resullah (s.a.v.)'da alacağı vardı. Birgün
borcunu istemeye gelerek şöyle dedi: "Siz ey Abd-el Muttalip oğullan borcunuzu
çok geciktiriyorsunuz. Hz. Ömer (r.a.) Resulullah'ın huzurunda nezaketsiz
konuşan bu adama te'dip etmek gayesiyle kılıcıyla vurmak ister. Fakat Resulullah
(s.a.v.) onu durdurarak: "Bana da ona da bundan başkasını söylemen gerek O'na
güzel istemeyi, bana da güzel ödemeyi tavsiye etmeliydin".
İslâm, kâfir ve fâcir de olsa adaletle davranmamızı
emretmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Mazlumun duası, günahkâr da
olsa kabul edilir. Çünkü onun günahı kendisinedir."(64:)
Yine şöyle buyurur: "Kâfir de olsa zulme uğramışın duası
makbuldür. Sen şüphe vereni bırak şüphe vermeyene sarıl." (65) Bu naslarla
İslâm, müslüman olmayanlara da kötü muamelede bulunmayı yasaklamıştır. Diğer
dinlere mensup olanlara güzel muamelede bulunmanın bir diğer delili de şu
hadisedir: "Ömer'in oğlunun evinde bir koyun kesilmişti. Eve gelince 'yahudî
olan komşumuza ondan verdiniz mi?' Çünkü ben Resulullah (s.a.v.)'ın şöyle
dediğini duydum: "Onu bana vâris kılar zannına düşünceye kadar, Cebrail bana
komşuya iyilikte bulunmamı tavsiye etti."(66)
İslâm, kâfir de olsa akrabalara iyilikte bulunmayı emreder.
Çünkü Hakk'a sarılmak, Hak ehline herhangi bir cefada bulunmamakla mümkündür.
"Sen anne ve babana dünyada iyilikle muamelede bulun. Bana yönelenin yolunu tut,
sonra dönüp bana geleceksiniz. Ben size yaptıklarınızı haber vereceğim."(67)
Bunlar şahsî açıdan böyledir. Genel manada ise islam, tüm milletlerin bekâsını,
medeniyetlerin yükselmesini, kuvvetlerinin devamını iyi ahlâkın varlığına
bağlamıştır. "Milletlerin ahlâkı çökerse, onlar da çöker. Şair şöyle haykırır:
Milletler ahlâk iledir. Ahlâkları kötüye giderse onlar da gider." Bu gerçeği,
Resulullah (s.a.v.) aşiret ve kavmine ki, onlar arap yarımadasında büyük mevki
kazanmışlar ve yönetimi ellerine almışlardı. Buna rağmen onlara, bu
saltanatlarının devamının ancak güzel ahlâkla mümkün olabileceğini anlatarak
te'kid etmiştir: Enes bin Malik der ki: "Bizler, Muhacir ve Ensâr'ın bulunduğu
bir evde iken Resulullah (s.a.v.) yanımıza geldi. Herkes yanıma oturur umuduyla
ona yer göstermek istedi. Fakat O, kalkıp kapı kanadına dayanarak şöyle dedi:
"Liderlik Kureyş'tedir... Benim sizin üzerinizde büyük hakkım
vardır. Kureyş üç şeyi yaptığı müddetçe bu hakka sahip olur:
1. Kendilerinden merhamet
talep edildiği zaman merhamette bulunurlarsa,
2. Hükmettiklerinde adaletten
ayrılmazlarsa,
3. Söz verdiklerinde yerine
getirirlerse. Kim bunları yerine getirmezse Allah'ın, meleklerin ve tüm
insanların laneti onun üzerine olsun. "(68)
Bu hadis, millet, devlet ve ailenin kıymet ve makamının ancak
yüce ahlâk ve şerefli işlerle mümkün olabileceğini kesin ve açık bir şekilde
îzah etmektedir. Meselâ, bir hâkim İslâm'ı tatbîk ettiğini söylüyorsa fakat
hükmünde adaleti yerme getirmiyor, ihtiyaçları yerine getirmede, merhamette
bulunmuyor, sözleşmelerde ahde sâdık kalmıyorsa, böyle biri islâm ve Kur'an
nazarında tüm yüce fazîletlerden sıyrılmış yer ve gök âleminde lanete müstehak
olmuştur. Hasan (r.a.) şu hadisi rivayet eder: "Allah bir kavme hayır
muradettiği zaman yönetimlerini hikmet ehlinin eline, mallarını da cömertlerin
eline verir. Bir kavme de şerri murad ederse yönetimlerini sefih insanların
eline, mallarını da cimrilerin eline kor. "(69)
İbn Teymiye şöyle der: "Allah, kâfir de olsa âdil devleti
ikâme eder, zâlim devleti müslüman da olsa ikâme etmez.
Kitap ve sünnet nazannda ahlâk en önemli meseledir. O, din ve dünyanın
tamamıdır. Bir milletin Allah (c.c.) veya insanlar nazarında değeri düşerse bu
düşüş, ahlâk ve faziletlerden yoksun kaldığı nisbettedir."
____________
(62) Ankebut, 46
(63) Bakara, 139
(64) Ahmed b. Hanbel, Buhari, Mezalim, 9
(65) Ahmed b. Hanbel, 2/367
(66) Buhâri, Edep, 28
(67) Lokman, 15
(68) Taberâni,
(69) Ebû Dâvud, F. Kadir, 1/262
Prof. Muhammed Gazali