Temizlik, Güzellik VE SIHHAT

    Müslümanın ömrünün tamamında yüceliğe doğru gidip maddî ve manevî alanda ilerlemesi gerek Allah'ın (c.c.) indinde sahip olacağı makam, kat edeceği merhalelerle orantılıdır. Tam zirvede iken vefat ederse firdevs cennetine girer, böyle bir azmin sahibi iken de vefat ederse yine kurtulması mümkündür. Fakat geriye doğru gider, hedefinden saparsa cehenneme atılır. Kimi bu dünyada kalbden kör ise ahirette de kör olarak haşrolacaktır. Kimi de bu dünyada murdar ise ahirette de murdar olarak haşrolacaktır. Resulullah (s.a.v.) beden, yüz ve organ temizliğine dikkat edeceklerin parlak yüz, beyaz alın, temiz beden ve azalarla haşrolacakarını beyan etmiştir. Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah'ın (s.a.v.) mezarlığı ziyaret edip şöyle dediğini rivayet eder:
    "Ey Müminler topluluğu! Selam size. Allah (c.c.) dilerse yakında biz de sizlere kavuşuruz. Bizden sonra gelecek olan kardeşleri görmek içime doğdu. Ashab: Bizler sana kardeşler değil miyiz? dedi. Sizler bana kardeşler olmaktan ziyade ashabımsınız. Kardeşlerimizden maksadım, bu ana kadar henüz göremediğimiz müminlerdir. Ey Allah'ın Resulü! Böyle olanları nasıl tanıyabilirsiniz? Birinin siyah atlar arasında, alnında ve ayaklarında beyazlık bulunan atı varsa onu bilmez mi? Evet bilir ey Allah'ın Resulü!., İşte ümmetimin durumu da böyledir. Kıyamet gününde alın ve ayaklarında abdestten dolayı beyazlık bulunduğu bir halde haşrolacaklardır"(381)
    Beden sıhhati, temizliği, güzelliği ve parlaklığı İslam'ın büyük ölçüde önem verdiği ve büyük bir mesele olarak kabul ettiği hususlardır.
    Bir insan beden temizliği ve terbiyesine önem verip, yaşayış yemek ve içmesinde kötü ve murdar durumlardan uzak durmazsa islam nazarında bir değere haiz olmaz.
    Beden sıhhat ve temizliği, sadece maddi bir fayda değildir. Bilakis ruhu tezkiye için büyük te'siri olan ve hayatın ağır yükünü kaldırmada fazla yardımı olan bir husustur. Hayatın ağır yükünü kaldırmak için insan ne kadar da sağlam vücut ve güçlü, sabırlı bir bedene muhtaçtır...
    İslam bedene kıymet verip mükemmel temizliğini her namaz için bir şart kılmış ve bu namazı günde beş defa farz kılmıştır. Bunun yanında Müslüman, çeşitli vesilelerle bulunduğu zaman da çok kere tüm bedenini de yıkamakla mükellef kılınmıştır, İşte bunlar tam temizliği meydana getirir. Normal zamanlarda ise çalışma ve yorulma ile hasıl olacak ter ve tozların bulaştığı veya akıntılar dolayısıyla ıslanan yerlerin yıkanmasıyla iktifa edilmiştir.
    "Ey mü'minler! Namaza kalktığınız zaman yüzünüzü ve ellerinizi dirseklerle beraber yıkayınız. Başınızı meshedin ve ayaklarınızı da topuklarınızla beraber yıkayınız. Eğer cünüpseniz, boy abdesti alın."(382)
    islam'ın bedenin her an temiz kalmasını emretmesi, bedenin maddî yaratılışıyla alakalıdır. Şayet insan ruhtan ibaret olsaydı, yıkanma ve temizliğe muhtaç olmazdı. Fakat insan üzerinde yaşadığı, hayvan ve bitkisinden gıdalandığı artığını içine attığı en sonunda da ona varacağı topraktan yaratılmış ve onun kılıfında da istikrar ediyor... İşte bütün bunlar ve maddi unsurun yaratılışına uygun olarak vücutta meydana gelecek alış-verişe binaen, İslam farz olan abdesti uygun görmüştür. İslam'ın beden temizliği için uygun gördüğü bu yoldan daha sağlam bir metod düşünülemez. Çünkü islam'ın bu tatbikatı, kişiyi temiz olsa dahi yıkanma ve abdest almaya alıştırır. Ümmeti İslam'ı her türlü pislik ve murdarlıktan temizler.
    Öte yandan İslam, insanın yıkanmasını sadece yıkanmayı gerektiren hallere has kılmamıştır. Çünkü insanlar tembellikler neticesinde bu haller dışında yıkanmayı ihmal edebiliyorlar.
    Onun için İslâm yıkanma için haftada bir günü tayin etmistir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
    "Baliğ olana her cuma günü yıkanmak, misvak kullanmak ve güzel koku sürmek dini bir vazifedir."(383)
    Başka bir hadis te şöyledir:
    "Bu cumalar müminler için bayram mesabesindedirler. Binaenaleyh herkes cuma günü yıkansın. "(384)
    İslam, yemekten sonra el yıkamayı emretmekle kalmamış bilakis yemek artıkları, koku ve te'sirinden de temizlenmeyi emretmiştir... Çünkü bu insan için daha hoş ve daha güzeldir.
    Resulullah (s.a.v.)'den şu hadis rivayet edilmiştir:
    "Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak yemeğin bereketindendir."(385)
    Matlub olan, bu temizliğin ehemmiyeti bedende kalan kalıntı oranına göre değişebilir. Bu kalıntılar mahfuz olan yerlerde birikseler, Müslüman'ın bunlardan temizlenmesi gerekli bir hak olur.
    Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
    "(Gereken yerleri) ovalayınız. Bu , bir nevi temizliktir. Temizlik imana çağırır, İman ise sahibiyle cennettedir. "(386)
    Resulullah'ın (s.a.v.) sünnetinde, yemekten dolayı temizlenmek ile abdest temizliği bir arada yer alır. Ebu Eyyüb (r.a.) şunu rivayet eder: "Resulullah (s.a.v.) yanımıza gelerek şöyle dedi:
    "Ümmetin içinde ovalanmayı yapanların durumu ne güzel". (Biri hangi husustaki ovalanma?) dedi. "Abdest ve yemekten dolayı yapılan ovalamadır. Abdest ovalaması ağza ve burna su alıp vermek bir de parmakların arasına su vermekten ibarettir. Artık yemekten dolayı olan dişler arasını temizlemeye gelince, iki melek için insanın dişleri arasında kalıntı olduğu halde namaza kalkmasından daha ağır bir şey yoktur. "(387)

    İslam dininin ağız temizliği, diş cilalaması ve aralarındaki kalıntıları kaldırmada gösterdiği titizlik kadar yeni ve eski hiçbir tıbbî titizliğe rastlamak mümkün değildir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Misvak kullanınız. Misvak ağız için temizlik, Allah (c.c.) için hoşnutluktur. Cebrail her geldiğinde bana öyle misvak kullanmayı emretti ki ümmetime farz kılınacağından endişe ettim. "(388)
    Bir başka rivayet de şöyledir:
    "Hakkımda Kur'an veya vahy nazil olur diye zann edinceye kadar misvak kullanmakla emrolundum".
    Temizlik ihmalinden dolayı ağız ve diş etinde meydana gelen hastalıkları bilen biri, İslam'ın ağız ve diş tazeliğini muhafaza eden maddelerle temizliğe verdiği önemin sırrını çözebilir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
    "Misvaklamadan dolayı dişlerim dökülür" korkusuna kapılıncaya kadar misvak kullanmakla emrolundum".
Balık, et vb. kokulu ve diş aralannda kalıcı tipte olan yiyecekler hususundaki temizlik için ihmalkâr davranmamak gerek, sıhhatin bekası, insanın şahsiyetin ve umûmî (sıhhi) kaideler için bu gibi şeylerden temizlenmek zarurîdir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
    "Kim elinde etin vs. kokusu olduğu halde uyursa ve bu vasıtayla kendine bir hastalık isabet ederse kendinden başkasını suçlamasın."(390)
    Kirli ağız ve ellerde mikropların türediği ve bunlardan korunmanın gerekliliği hakkında bazı rivayetler mevcuttur. İslam'ın cemiyet ve fertlere verdiği değerden biri de soğan, pırasa ve sarımsak yiyenlerin cemaatlara katılmalarını haram kılmasıdır. Çünkü bunların kokusunu yayan ağızlar, karşılarmdakileri rahatsız eder.
    İslam, cemaatla namaz kılmak için camiye gelme sünnetini, adı geçen (soğan, pırasa, sarımsak gibi) maddeleri yiyen bir de vücutlarında kokusuyla rahatsız edici bir hastalığa yakalananlardan kaldırmıştır. Bu güzel tedbir, hem hasta hem de sağlam olanlar için koruyucu bir harekettir. İslam kişinin düzgün kıyafette ve güzel manzaralı olmasını emretmiştir. Ve aynı zaman da bunu namazın adabından saymıştır.
    "Ey Ademoğlulları! Her namazınızda süslü elbiselerinizi giyin."(391)
Resulullah (s.a.v.) müslümanlara bu meselelere dikkatli olmalarını tavsiye edip, giyecek, kılık ve bakıldığında tertemiz bir manzara arzedinceye kadar hususi yaşayışlarında bunlara sarılmalarını emrederdi. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur
    "Kimin saçı varsa ona kıymet versin (bakımını yapsın)" (392).
    Ebu Katâde anlatıyor: "Resuli Ekrem'e: Benim bir örgüm var, onu tarayayım mı?" dedim. "Evet hem de ona kıymet ver" dedi. Ebu Katâde Resulullah'ın (s.a.v.) bu emirlerine binaen bazen günde iki defa saçını yağlardı."(393) Saçları tarayıp hoş koku sürmek güzel ve sünnettir.
    Ata bin Yesar anlatıyor: "Resulullah'm huzuruna saçı sakalı birbirine karışmış vaziyette bir adam geldi. Resulullah ona üstünü, başını düzelt dercesine işeret etti. Adam üstünü düzeltip tekrar huzuru saadetlerine gelince Resulullah (s.a.v.): "Böyle yapmanız şeytan biçimi olan dağınık saçlı gelmenizden daha hayırlı değil midir?" Câbir bin Abdullah (r.a.) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) dağınık saçlı birini gördü ve :"Bunun saçını düzeltecek şeyi yok mudur" dedi.(394) Bir başkasını da kirli elbiseyle görünce ona: "Bu elbisesini yıkayacak bir şey bulamadınızmı?"dedi.(395)
    İsrafsız temizlik, yapmacık olmayan iç ve dış güzelliği, yüce makam ve güzel kıyafet için islam'ın mensuplarına emrettiği talimattandır. Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kalbinde zerre ağırlığı kadar kibir olan kişi cennet'e giremez dedi. Bir adam: insan elbise ve ayakkabısının güzel olmasını ister. (Bu da kibir sayılır mı?) dedi. Resulullah (s.a.v.): "Allah (c.c.) güzeldir, güzelliği sever" buyurdu. (396) Başka bir rivayet de şöyledir: Güzel kıyafetli bir adam Resulullah'a (s.a.v.) gelerek: -Ben güzelliği severim. Gördüğünüz gibi bir çok imkana da sahibim. Hatta ayakkabı tasmasında bile hiç kimsenin beni geçmesini istemem. Bu durum kibir sayılır mı? dedi. Resululah (s.a.v.) "Hayır bunlar kibir değildir. Fakat kibir, Hakkı inkar edip insanları küçük görmektir, dedi. Resusullah bu hususta çok hassas idi. Şahsî temizliği veya kıyafet tertibini ihmal eden birini görseydi, hemen onu bu hususun devam etmemesi için uyarır ve daha güzel elbiseler giymesini emrederdi.
    Câbir bin Abdullah anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) üstündeki iki elbiseyle develerimizi güden birini gördü ve: "Bunun bu ikisinden başka elbisesi yok mu? buyurdu. Evet, yepyeni elimle ona giydirdiğim iki elbisesi var, dedim. "Onu çağır da onları giysin" buyurdu. Adam onları giyip ayrılınca Resulullah: "Allah (c.c.) boynunu vursun, be hey adam. Bu hal daha iyi değil midir" dedi. Adam sesini duyunca: "Allah (c.c.) kendi yolunda mı boynumu vursun ey Allah'ın Resulü?: "Evet, kendi yolunda seni şehid etsin" buyurdu. Adam gerçekten de Allah (c.c.) yolunda şehid oldu."(397) Bu sahâbî Resulullah'ın kendisine karşı yapmış olduğu gerçek latifenin mahiyetini anlayıp ondan istifade etmiştir. Bu durumdan anlaşıldığına göre bu adam dünya meşgalelerinden dolayı şahsî mes'elelerini unutmuştu. Fakat bir insanın ne kadar işi çok olursa alsun şahsî temizliği ve kılık- kıyafeti düzeltmesini de unutmamalıdır.
    Mütedeyyin geçinenlerin bazıları kötü ve kirli elbiseleri ibadet zannedip zühd tasarlamak gayesiyle eski ve yamalı elbiseleri giyerler. Bu, din konusunda yersiz bir cehalet, ve ta'limatı hakkında açık bir iftiradır.
    İbni Abbas (r.a) anlatıyor: "Harure'ye vardığımda Ali'ye (r.a) gittim. Bana şunları söyledi: "Buradaki insanlara git." dedi. Ben de en güzel yemen modeli elbisemi giydim.
    Halkla karşılaşınca: "Merhaba ey İbni Abbas!.. Bu giydiğin ziynetler nedir?" dediler. Ben de : " Neden beni ayıplıyorsunuz? Halbuki ben Rasulullah'ı (s.a.v) en güzel ziynet ve elbiseler içinde gördüm" dedim. (398)
Berra'dan rivayet edildi: "Resulullah (s.a.v), orta boyluydu. Onu kırmızı elbise içinde gördüm. Ondan daha güzel hiç bir şey görmedim."(399) Bu güzellik ve temizlik, müslümanların bedenlerinden evlerine ve gidip geldikleri yollara dahî sirayet etmişti. İslâm, evlerin çöplük ve öteberi gibi şeylerden arındırılmasını tenbih etmiş tâki haşarat ve hastalıklara merkez olmasın. Yahudiler bu hususu çok ihmal ederlerdi. Müslümanların onlara benzememesi emredilmiştir. Rasulullah'dan (s.a.v) şu hadis rivayet edilir:
    "Allah (c.c) hoştur. (Tayyipdir) Hoş olan şeyleri sever. Temizdir, temiz olan şeyleri sever. Kerîm'dir, faziletli hususları sever. Avlularınızı temiz tutun, ve Yahudilere benzemeyin." (400)
Yollardan eziyet veren şeyleri kaldırmak imanın şubelerindendir. Bu kolay iş, hadislerde bazen namaz, bazen de sadaka olarak geçer. Bir hadis'te:
    "Güçsüzün eşyasını taşıman namazdır. Eziyet verici şeyleri yerden kaldırman namazdır. (Namaz gibi ibadettir)." (401) denilmiştir. Diğer bir hadiste ise:
    "Namaza gitmek için atılan her adım mümin için sadakadır. Yoldan eziyet verici şeyleri kaldırmak sadakadır." (402) Yolda eziyet veren taş, diken, pislik v.s. şeyler kastediliyor.
    İslam'ın temizlik ve sıhhat'a önem vermesi müslümanların maddi ve manevi temizliklerine verdiği önemden bir cüz sayılır, islam, kanın rahatlıkla dolaşabildiği güçlü ve dinç bir vücut ister. Cılız vücutlar hiç bir şeye yaramadığı gibi titreyen ellerden de bir hayır gelmez. Sağlam bedenin te'siri sadece düşünce üzerinde görülmez. Bilakis onun te'siri hayatın bütün alanlarında ve tüm insanlarla olan ilişkilerde görülür, islam davası aciz, cılız, hastalıktan bitkin kişilerin omuzlarında hedefine ulaşıp yaşayamaz. Bunun içindir ki islam, hastalıkla savaşıp, mikropların etrefa yayılmaması için tedbirler almıştır. Çünkü, mikroplarla beraber, zayıflık, uğursuzluk ve tembellik yayılıp memleket ve ulusların kuvvetini giderir.
    İslam, -gördüğün gibi- koyduğu temizlik kaideleriyle müslümanın takib etmesi gereken metodlarla koruma sebeplerini çoğaltmıştır. Müslüman, şafakla beraber kalkar. Uykudan uzaklaşır. Şehvani tuzaklardan uzak durur. Yemeğinde mu'tedil davranır. Gidişat ve maişetinde iffetini muhafaza eder. Dinçliğini günlük kılınan namaz ve yıllık tutulan oruçla muhafaza eder.
    Günahlardan uzak durmanın, hastalıklardan korunmak için büyük bir kalkan olduğunu unutma, insan hastalığın pençesine yakalandığında kurtuluncaya kadar ilaç kullanması vaciptir.
    İslâm, şifa verici ilaçlan kullanmak için insanları irşad eder.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurur:
    " Allah (c.c) hem dert hem de derman yaratmıştır. Her dert için derman vardır. Öyle ise tedavi olun. Fakat haramlarla tedavi olmayın." (403)
    "Her derdin dermanı vardır. Hastalığın ilacı bulunursa Allah'ın (c.c) izniyle hastalık gider." (404)
    İslam, hurafelere sarılmak suretiyle şifa bulmaya çalışmayı haram kılmıştır. Her ilmin erbabı olduğu için onları dinlemek icab eder. Kendi branşları olmayan işlere burunlarını sokan deccallara kulak asmamak lazım. Böyle kişilere bir müslümanın kulak asması veya iddialarını kabul etmesi doğru değildir. Ukbe b. Amirden rivayet edilir."Ben Resulullahın şöyle dediğini işittim:
    "Kim bir muska takarsa Allah (c.c) işini tamamlamasın, kim de nazar boncuğu takarsa Allah (c.c) onu korumasın". (405)
    Muska, boncuk, yazılı tılsımlar ve sihirli sığınma usulleri halk arasında revaç bulduğu halde islam bunlan nevi şirk'ten kabul eder. Çünkü bunlar, akıl almaz hurafe ve cahiliyet kalıntılarındandır. Yine Ukbe rivayet ediyor.
    "On kişilik bir gurup Resulullah'a (s.a.v.) biat için geldi. Resullullah biri dışında hepsiyle biat etti. Ashab: "Bu kalanla neden biat etmediniz?" dedi . "Onun kolunda bir nazarlık vardı da onun için. Adam boncuğunu kırıp atınca Resulullah (s.a.v.) onunla biat edip: "Kim böyle bir şeyi takarsa şirk yapmış olur." dedi. (406)
    İslam'ın sağlık için aldığı tedbirlerden birisi de defi hacetin içindeki yabancı maddelerle su yolu ve oturma yerlerinin kirlenmemesi için tenha yerlerde yapılmasını emretmesidir. Müslümünlar bu yüce prensiplerini takip etselerdi, güçlerini yitiren,beldelerini perişan eden başlanna zor işler getiren hastalıklar belasından kurtulurlardı.
    Cabir'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.): "Durgun suya bevletmeyi nehyetmiştir." (407) Yine ondan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) "Akan suya da bevledilmesini (küçük abdest bozulmasını) nehy etmiştir." (408)
    Muaz (r.a.) Resullullah'dan şunu nakleder:
    "Laneti celbeden üç yerde abdest almaktan sakınınız: Yollarda, gelip gitme yerlerinde ve gölgelerde." (409)
    Yani bu şeyler sahibinin lanetlenmesini gerektirir. Umuma ait yollarda abdest bozanın mürüvveti gider. Böyle yapan biri tiksindirici bir iş ve hoşnutsuzluk uyandıran bir haretek yapmış sayılır. Resulullah (s.a.v.):
    " Kim müslümanların yollarında eziyet verici hareketlere sebep olursa onların lanetine müstehak olur." (410) Diğer bir rivayet de şöyledir:
    "Kim müslümanlara ait bir yolda büyük abdest bozarsa Allah,melekler ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun." (411) Nehyedilen bütün bu hususlar biz müslümanların arasında görülen hastalıkların yayılma sebepleridir.Çünkü halk bütün bu nehiyleri ihmal etmiş ve vebal altına girmiştir.
islam, sağlık için sağlam temellere dayalı kaleler kurmuştur. Mesela bir yerde bulaşıcı bir hastalık görürse orayı, giriş ve çıkışların önlenmesi ve hastalığın en dar alana alınması için çok sağlam bir şekilde çember atına alır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur.
    "Bir yerde veba hastalığının bulunduğunu duyarsanız oraya girmeyin. Sizler bir yerde iken oraya veba girerse oradan çıkmayın." (412) -Karantinaya örnek Müt.-
    İslam, vebalı yerin halkını okşamış ve onların orada kalmalarını teşvik etmiştir. Çünkü kurtuluşu ummak çok kişinin habersiz olarak kaçmalarına sebebiyet verebilir... Böyle şahsi kurtulma teşebbüsleri bir memleketi top yekûn büyük bir tehlikeye maruz bırakabilir. Bunun için Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:" Kim vebanın bulunduğu bir yerde sabır gösterir, ecrini umar, Allah'ın yazdığının dışında kendisine bir şeyin isabet etmiyeceğini bilirse bir şehid ecrini alır." (413)
    Bazı anlayışsız insanlar bulaşıcı hastalıktan korunmanın kaderden kaçış ve iman za'fina delil olduğunu öne sürerek vebalı yerlere gitmeye kalkışırlar. Bu (açık) bir hatadır. Ömer (r.a) Şam'da veba görülünce oraya, sefer düzenlnemesini yasaklamıştı. O'na.... Sen Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? denildiği zaman: Biz Allah'ın diğer bir kaderine kaçıyoruz, demişti. Esbaba tevessül hakdır... HzÖmer'in (r.a) de dediği gibi, O da Allah'ın takdiri içine girer. İslam, bulaşıcı hastalıklardan korunmayı meşru kılmıştır. Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
    "Hasta olan, sağlam olanın yanına girmesin." (414) "Arslandan kaçtığın gibi cüzzamlı hastadan kaç." (415) Sirayetin gerçek olduğunu bilmemiz gerek. Fakat mutlaka her hastalığın isabet edeceği diye bir kaide yoktur. İnsan, bazen hastalık mikrobunu taşıdığı halde başkasına hiç sirayet etmez. Çünkü,onda özel olarak koruyucu özellik vardır. Bazen de mikrobu taşıyan kurtulduğu halde başkasına bulaştırır. Şayet her hastalık başkasına sirayet etseydi bir günde tüm insanlar helak olurdu. Hekimlerin de söylediği gibi, sirayeti engelleyen bazı durumlar vardır ki bu da,"Sirayet yoktur" hadisinin manasıdır. Bu hadis tüm hastalıklardan sirayet özelliğini nefy etmemektedir. Çünkü bizzat yukarıdaki hadisin son bölümü tüm hastalıklarda sirayetin olmadığını men etmektedir. Bu da Rasullulah'ın (s.a.v) şu sözlerinin manasıdır:
    "Ve arslandan kaçtğın gibi cüzzamlı hastadan kaç."

_______________
(381) Müslim
(382) Maide, 6
(383) Müslim
(384) I. Mace
(385) Ebû Davud
(386) Tebarhani
(387) Ahmed b. Hanbel
(388) I. Mace
(389) Bezzâr
(390) Bezzâr
(391) Araf, 31
(392) Ebu Davud
(393) Neshai
(394) Mâlik
(395) Ebu Davud
(396) Müslim
(397) Mâlik
(398) Ebu Davud
(399) Müslim
(400) Tirmizi
(401) I. Kuzeyine
(402) Buhâri
(403) Ebu Davud
(404) Müslim
(405) Hâkim
(406)Ahmedb.Hanbel
(407) Müslim
(408) Tebarâni
(409) Ebu Davud
(410) Tebarâni
(411) Beyhâki
(412) Buhâri
(413) Buhâri
(414) Buhâri
(415) Buhâri

Prof. Muhammed Gazali