İlim Ve Akıl

    İslâm, ümmetine kültürlerin derecelerine yükselip cahillerin de seviyelerine inebilmeleri için ilim sahibi olmalarını farz kılmıştır. Çünkü bu dinin hakikatleri gerek usul gerek teferruat olsun veraset ile intikal edip hurafe ve evham ile yayılan ayinler değildir. Hayır... Bu hakikatların kaynağı hikmetle dolu bir kitap ve sağlam bir sünnettir. Bu esasları tahriç etmekle, sadece okumak ile hal olmaz. Bilakis bunları isbat etmek için parlak zeka, yüce esaslar ve şerefli bir terbiyeye sahip bir ümmet gereklidir.
    Şüphesiz ki İslâmi esasları etüd etmek isteyen her toplumda; emir ve yasak esasları üzerine kaim bir İslâm hukuku mirası (Hak ve Vecibeler) iyiliği emretme, kötülüğü de yasaklama esasları üzerinde kaim çok hassas içtimai âdap mirası ile İslâm'ın şehametini yeni çıkacak meselelere ve yeni problemlere karşı koruyacak olan gerçek araştırma ve iyi niyetle oluşturulmuş içtihatlar mirası meydana getirir.
    Herhangi bir cemiyette bu unsurlar çözülmeye yüz tuttu mu, susuz ve bakımsız bir toprakta taze filizlerin kuruması gibi İslâmi esaslar da zayıflamaya yüz tutar. Tüm bunlardan sonra kainat üzerine düşünmek te, Kur'an'da sık sık tekrarlanan ve sağlam bir iman için de esas temel olarak kabul edilen bir husustur. Bu düşünce, yeni medeniyet sahneleri karşısında zihinleri açar, kainatın sırlarını çözmeye kalkacak olan yeni keşifleri kolaylaştırıp, insanlara hiç düfazlu keremi ile yüceltmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
    "Allah (c.c.) kıyamet gününde kulları arasındaki anlaşmazlıkları halletmeyi murad edeceği bir zamanda şöyle buyurur: "Ey Alimler! Sizlere ilmim ile hilm' imden verdim ki umursamadan sizleri afedeyim."(570)
    Hafız el-Munzuri der ki: "Hadis-i Kudside geçen, "ilmim ve hilmim" kelimelerindeki izafeye bak ve bunları kendine nasıl nisbet ettiğine iyicene dikkat et. O zaman, şimdiki insanların çoğunun marifetullah ve ihlastan hâli olan ilimlerinin kasdedilmediğini hemen anlamış olursun". Hadiste geçen ve ilimden hemen sonra gelen "hilm" kelimesi de ilmin hoppalık ve şehvanî arzulardan uzak kalması gerekliliğine işaret etmektedir. İyi bir ma'rifet, kusurlu bir amel ile cehalet ve kusurla yapılan bir ibadetten daha makbuldür. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    "İlmin fazlası ibadetin fazlasından daha hayırlıdır. "(571) "Az ilim çok ibadetten daha hayırlıdır."(572) "ibadetin en faziletlisi dini öğrenmektir. "(573) Resulullah (s.a.v.) Ebu Zerr'e şöyle tavsiyede bulunmuşlardır:
    "Ey Eba Zerr! Allah'ın (c.c.) kitabından bir ayeti öğrenmen yüz rek'at namaz kılmandan daha hayırlıdır. İnsanlar onunla amel etsin veya etmesin, ilimden bir meseleyi öğrenmen bir rek'at namazdan daha hayırlıdır. "(574)
    Bunun sırrı şudur. Cahillerin ibadeti inançları gibi ciddiyetten uzaktır. Onlar kendilerine fayda yerine zarar verirler, dostlarına menfaat iddiasıyla eziyet ederler? Cahil abidler dine şiddetle sarılıp müteassıb davranırlar. Fakat hoppalık ve düşüncesizlik ipinde bulundukları sıralarda ise dine en büyük zarar ve lekeyi süüp büyük meşakkatler içinde bulundururlar. İlim sahipleri ise parlak basiretleri onlara yol gösterir, hakkı buldurur. Bunların ameli az olsa da hakka isabet etmeleri çok olur. Bundan dolayı Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
    "Şeytanla mücadele hususunda bir alim bin abidden daha başarılıdır. "(575)
    "Alimin âbide olan üstünlüğü benim sizden âmeli en az olana üstünlüğüm gibidir."(576)
    Şu rivayet de Resulullah (s.a.v.)'dan nakledilmiştir.
    "Alimin âbide üstünlüğü yetmiş derecedir ki her iki derece arasındaki uzaklık, bir atın yetmiş yıllık yürüyüşü kadardır. Çünkü şeytanlar insanlar için bid'atlar çıkarır. Alimler de onları izale eder. Abidler ise -nemelazım deyip ibadetleri ile meşgul olup bidatlara ses çıkarmazlar. "(577)
    "Hadisin sonundaki açıklamanın, ravilerin hadise tefsir babında bir izahları olma ihtimali vardır. Kainatın genişliği, iman ve insanı bir tanımadığından dolayı Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur: İşte misaller;
    "Biz onları insanlar için irad ediyoruz. Alim olanlardan başkası onları anlamaz. "(578)
    Allah (c.c.) bu âyette de hayra giden, serden koruyan ve Allah rızasına iştiyaklı vicdanların ancak alimlerin Rablerini bilen parlak vicdanları olabileceğini beyan etmiştir.
    "Yoksa o hicret azabından korkarak Rabbının Rahmetini umarak gecenin geç saatlerinde secdeye kapanıp kıyamda durur bir halde itaat ve ibadet eden kimse gibi midir? De ki: "Bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?" Ancak temiz akıl sahipleridir ki bunları hakkı ile düşünür."(579)
    Müslümanın aradığı, bağrını açtığı şark'tan garb'a kadar peşine düştüğü ilim, mahdut birkaç ilim çeşidi değildir. Ufku açan, irfana yönelik, aklın önünden bütün engelleri izale eden, idrak ve keşiflerden daha derin kişi ile kainat arasındaki irtibatı takviye eden her şey, dünyadaki itibarını yüceltip kuvvetini artıran her konu. Kainat sırlarını açacak her mes'ele... Evet tüm bunlar müslümanın araştırması, derinleşmesi ve payını alması gereken mes'elelerdir. Aynı zamanda bunlara ayet ve hadislerde de işaret edilmektedir. İlmin her meselesinde derinleşmeye işaret eden hadisler çoktur. Onlardan bazıları şunlardır:
    "Kim ilim talebi için yola koyulursa Allah (c.c.) bu vesile ile ona cennet yolunu kolaylaştırır. "(580)
    "Sahibini hayra götürecek ve onu serden koruyacak ilmin fazlası gibi hiçbir kazanç yoktur. Kişinin aklı düzelmedikçe dini de düzelmez." (581)
    "İki kişiden başkasına gıpta edilmez:
    1. Allah'ın (c.c.) kendisine verdiği malı Hakk yolunda sarf eden kişi,
    2. Allah'ın (c.c.), kendisine verdiği hikmeti öğretip onunla amel eden. "(582)

    "Allah (c.c.) melekler, yuvasındaki karıncaya dek yer ve gökte bulunanların tümü insanlara hakk'ı öğretenlere duacı olurlar."(583)
    Bu hadislerin iştiyakı taleb edilmekte olan tüm ilimlere yöneliktir. Hayrı öğrenme, hikmeti arama, zarardan alıkoyan şeyler ile fayda verecek mes'eleleri bilme vs. Evet tüm bunlar mu mine tavsiye edilen hususlardır. İlmi sadece belli bir konuya tahsis etmek malı belirli servetlere tahsis gibi olur. Bu da doğru olmaz. (Mal denilince her çeşit servet anlaşılır). Şüphesiz ki insana öğrenilmesi gereken ilk şey Allah'ın (c.c.) kendi üzerindeki haklarını bilmesidir. Bundan sonra da insanların birbirlerine olan haklarının bilinmesi gerekir. Faydası umuma olan bazı ilimlere yönelmek şüphesiz ki milletlerin siyaseti le cemiyetlerin tanzim edilmesi için büyük fayda sağlar. Şu da bir gerçektir ki.sadece tefsir ve benzeri ilimler ile yetinip: "Diğerleri ile meşgul olmak sünnettir, dileyen okur dileyen okumaz" demek te ahmaklık olur. Evet böyle bir düşünce büyük bir hatadır. Kainat hayat ilimler ile yer gök alemi ile ilgili araştırmaların ihmal edilmesi zarar neticesiyle dini ilimlerin ihmal edilmesinden az değildir. Bilakis bazen dini ilimlerin neticesi sözkonusu olan ilimlerin bilinmesine bağlı olduğu için onları öğrenmek dini ilim teferruatıyla öğrenmekten önde gelir. Bu hususu isbat için Kur'an'ın şu hükmü yeter. Kur' an ilim ve alimlerin şerefini yüceltirken, yaratıkların acaibliğinden faydalanarak Allah'ın azametini idrak eden alimleri kasdetmiştir. Kur'an ilimden de tabiat, hayvan ve bitkileri temaşa etmekten neş'et eden ilmi kasdedilmiştir. Nitekim şöyle buyurmuş:
    "Allah'ın gökten su indirdiğini işte onunla nehirleri başka başka meyveleri bitirip çıkardığımızı görmedin mi? Dağlardan da beyaz beyaz, kırmızı kırmızı renkleri çeşitli kuzguni siyah yollar yaptık. Gerçek insanlardan (gerek) yerde yürür hayvanlardan (gerek) davarlardan da yine böyle renkleri nehirleri muhtelif olanlar vardır. Allah'tan kulları içinde ancak alimler korkar. Şüphe yok ki Allah mutlak galibdir. Çok yargılayıcıdır. (584)
    "O, gökleri yeri yaratması dillerinizin ve renklerinizin farklı obması da onun ayetlerindendir. Hakikat bunlarda alimler için ibretler vardır." (585)
    Hakikatların ortaya çıkması ve dine hizmet için hayati teknolojik ilimler ile dini ilimler müsavidir. Aralarındaki en mühim fark tabi ilimlerin daha fazla zaman istemesidir. Dini ilimleri tahsis eden belirli bir müddet içinde elde edilebilir. Dini konularda teferruatına inmek büyük zaman istiyor ise de böyle bir hizmet sair hizmetler gibi devletin uygun göreceği bir şekilde kısa ve uzun süreli olabilir. Mesela: Bir, hukuki ve kazai ilimlerde Ebu Hanife (r.a.) seviyesine çıksa bile bunun ilmi tıbbi ilimlerden daha şerefli ve faziletlidir, denilmez. İlimlerde esas tercih ölçüsü sahibinin ihlas ölçüsü ve insanlara göstereceği fayda nisbetidir. Dini veya dünyevi ilimlerin arasını ayırmak veya aralarındaki farkı bulmak gerçekten çok hassas ve zor bir mes'eledir. Buradaki ölçü geçtiği gibi iyi niyet temiz gayeden kaynaklanmaktadır. Herhangi bir amel kendine riya karıştığı için büyük bir günah olduğu gibi aynı amel ihlâs neticesinde makbul bir cihad hükmüne geçebilir. Mesela insanlar:
    "Mal ve çocuklar dünya hayatının ziynetidir"(586) ayetini okuduklarında mal ve çocukların sadece menfaatten ibaret olduklarını anlarlar. Oysa mal ve çocukların cihad için araç olup onların mağlup olan milletler için Allah'ın (c.c.) zafer nimetleri olarak gönderdiği silahlar olduklarının farkına varamazlar. Evet kuvvetlerini yitiren nice milletlere Allah (c.c.) tekrar kuvvet vermiş ve zaferi nasip etmiştir. Ama bu zafer ne ile ve nasıl gerçekleşmiştir?
    "Sonra bunlara karşı size tekrar devlet galebe verdik, mallarla oğullarla sizin imdadınıza yetiştik. Cemiyetinizi de daha fazla çoğalttık. "(587)
    Evet ayetin de belirttiği gibi mal ve çocuklar yıkılıp gerilere doğru gittikten sonra ayette geçtiği gibi milleti kurtarmış ve ilerletmiştir. İşte bu husus ilimler halkası içinde aynıdır. Mesela; bir mü'min toprağın verimli hale gelmesi için gübrecilikle uğraşırsa, zerre kadar ecir kaybına uğramaz. Belki de geceleri camide namaz kılan birinden daha fazla ecir kazanır. İslâm âlimleri ve calışmlarının kadrini yüceltmiş ve cehdlerine büyük kıymet biçmiştir. Muaz b. Cebel (r.a.):
    "İlim öğreniniz. Çünkü ilim talimi korku, talep edilmesi ibadet, müzakere edilmesi teşbih, araştırılması cihad, bilmeyenlere öğretmek sadaka, ehline vermek de itaattir. İlim helal ve haram için esas, cennet için aydınlık, yalnızlık arkadaş, gurbette dost, halvette sohbet edici, bolluk ve darlıkta kılavuz, düşmanlara karşı silah, dostlar yanında süstür. Allah (c.c.) ilim ile nice milletleri yükseltip onları takip etmede misal, hayırda lider, görüşlerinde tabi olunan meleklerin arkadaşlık ettiği ve kanatlarıyla gölgelendirdikleri yaş kuru ne varsa, balık diğer deniz ve kara hayvanlarının kendilerine duada bulundukları bir topluluk kılar. Çünkü ilim kalpleri cehaletten kurtaran gözlerin karanlıkta lambasıdır. Onun sayesinde insan iyiler zümresine iltihak eder. Dünya ve ahiret için yüce mertebelere nail olur. İlmi tefekkür etmek, oruç tutmak onu müzakere etmek de namaz kılmak gibidir. İlim taşıyla sılai rahim yapılır. Onunla helal haram bilinir. O lider, amel ona tabidir. İyiler ondan nasibini alır. Kötüler ise ondan mahrum kalır".
    İbn Abbas Berri:
    Yabancı dilleri öğrenmek İslami eğitimin hedeflerindendir.
    Resulullah (s.a.v.) bundan istifade etmesini bilmiş yazıcı olan Zeyd bin Sabit'e Süryanice'yi öğrenmesini emretmiştir. Zeyd (r.a.) der ki:
    "Resulullah (s.a.v.) bana emredince ben ona Yahudilerin süryanice yazılarını okumaya başladım. O da şöyle dedi: "Kasem olsun ki ben Yahudilere yazışmalarım için güvenmiyorum". Zeyd (r.a.) Allah'a (c.c.) yemin ederim ki on beş gün geçmeden süryaniceyi iyicene öğrenmiş oldum. Artık ben Resulullah'ın yazılarını yazıyor ona gelen yazıları da okuyordum(588)
    Uluslann dillerini öğrenmek islam'ın zaruri kıldığı ilimlerdendir. Çünkü Resulullah'ın risaleti tüm insanlığa gönderilmiştir. Tüm insanları bir dil etrafında toplamak imkansızdır. Bu nasıl olabilir. Halbuki Allah (c.c.) dil ayrılığı kendi azameti ipin delil kabul etmiştir. İslâm'ı herkese kendi diliyle arzetmek, arappa ile arz etmekten daha makbuldür. Müfessirler:
    "Biz hiçbir peygamberi kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, emir olunduklarını onlara apaçık anlatsın"(589) ayetinin tefsirinde şöyle demişlerdir: Resulullah (s.a.v.) Araplar ipinden ve kendi lisanları ile gönderilmiştir. Fakat o davetçileri çeşitli topluluklara gönderir onlar da kendi lisanları ile onları davet eder ve konuşurlardı.
    Alimler: Kur'an ya bütün diller veya yalnız bir lisan ile nasıl olabilirdi, derler.
    Kur'an mefhumunun tercemesi mümkün olduğu ipin sadece arapça nazil olması ile iktifa edilmiştir. Araplar Peygamberimize diğer kavimlerden daha yakın oldukları ipin bütün dillerden onların dili tercih edilmiştir. Kur'an'ın arapça olarak nazil olmasının bir diğer hikmeti de bu lisan ile tahrifin daha zor olmasıdır. İslâm alimlerinin bu açıklamaları Müslüman, yabancı dilleri öğrenmelerinin vacib olduğunu kesin olarak bildiriyor. Aksi takdirde mensup oldukları dine hıyanet, insanların cehalette kalmalarına sebebiyet verir. Bundan başka ilmin belirli bir vatanı ve malın bir milleti de yoktur. Eskiden beri insanlığa yayılan ilim ve irfana bir göz gezdirirsek onu havada dolaşan bulutlar gibi görürüz. Bulutun ne belirli bir ufku ne de belirli bir bölgesi vardır.
    Nice ilim sahibi milletler vardır ki, arkasından yığınlarca cahil bırakmıştır. Nice kültürsüz millet te gerisinde mahir nesil bırakmıştır. Nitekim birkaç asır önce Avrupa sağır, dilsiz ve hipbirşeyibilmeyen insanlardan müteşekkildi. Artık o, bugün önceki medeniyeti meydana getiren milletlere bile hükmedebiliyor. Müslüman kimden ve nereden olursa olsun ilmi elde etmekle mükelleftir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar:
    "Mü'min cennete girinceye kadar hikmeti arar bulur."(590)
    "Hikmeti söz mü'minin yitiğidir. Onu nerede bulursa herkesten almaya daha ehildir."(591)
    "İlim talebi için yola koyulan dönünceye kadar Allah (cc.) yolundadır. "(592)
    Öğrenmek ve öğretmek islam'ın nurudur. Bunlar olmadan ne cevheri ne de geleceği devam edebilir. İslam'ın nazarında insanlar iki gruptur:
    1. Güzelliği arayan talebe,
    2. ilmini artırmaya çalışan alim.
    Bunların haricinde kıymet verdiği grup yok... Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
    "Öğretmen ve talebe ecirde ortaktır. Geriye kalanlarda ise hiçbir hayır yoktur".
   
_____________
(570) Taberâni
(571) Taberâni
(572) Taberâni
(573) Taberâni
(574) 1. Mace
(575) Tirmizi
(576) Tirmizi
(577) el-Ezbahani
(578) Ankebût, 43
(579) Zümer, 9
(580) Müslim
(581) Taberâni
(582) Taberâni
(583) Tirmizi
(584) Fâtır, 27-28
(585) Rûm, 22
(586) Kehf, 48
(587) İsrâ, 6
(588) Buhari
(589) ibrahim, 4
(590) Tİrmizi, İlim, 19/2826
(591) Timizi, İlim, 19/2827
(592) Tirmizi, İlim, 2/2785

Prof. Muhammed Gazali