Vakitten Faydalanmak Ve Zamandan Ders Almak

    Vakitten başka herşeyin telafi edilmesi mümkündür. Zaman kaybı oldu mu onu hiçbir şey geri çeviremez. Bunun içindir ki, zaman insanın sahip olduğu en kıymetli unsurdur. Akıllı kişi günlerini cimrinin kıymetli malını sevdiği gibi değerlendirebilmelidir. Zamanın en kısa süresini bile boşa harcamamalı. Ehemmiyetsiz olsa bile her şeyi yerli yerine koymalıdır. İnsan geçmişi hesaplamak maksadıyla varlığını bir düşünüp geçmişine şöyle bir nazar eder. Hayata atılış anını gözönüne getirebilirse bu andaki düşüncesi fazla süremez. Çünkü o sadece meçhul bir bidayeti tefekkür edebilecektir. Bundan sonra da gün ve yıllarını bir arada düşündüğünde onları, hadislerle dolu, su gibi akan bir gün gibi kısa bulacaktır.     Bunlar insanın şimdilik veya kıyamet gününde hesap esnasında hatırlayabileceği hususlardır.
    "O gün Allah hepsini bir araya toplayacak, sanki onlar gündüzün bir saatinden başka bir müddet eğlenmemişlerdir, birbirini tanıyacaklardır."(593)
    "Aralarında gizli gizli konuşacaklar. Dünyada on geceden fazla eğlenmediniz, diye aralarında ne konuşacaklarını biz daha iyi bileniz. Onların gidiş ve aklı daha üstün olanları da, o zaman "Bir günden fazla eğlenmediniz" diyecek."(594)
    "Onlar bunu görecekleri gün sanki günün bir aksamında veya bir mamışlardır. (595)
    Bu hatırlatma dünyada ebedi kalacaklarını zannedip herşeyleri ile ona bağlananların kulağını çınlatıyor. Aslında böyle bir hatırlayış, şayet dünya günleri ahiret günleri ile kıyas edilecek olursa doğrudur. Fakat gece ve gündüz, ay ve yıllar üzerinden geçtiği halde gaflet içinde gezip dolaşan, eğlenen, yorulan, rahat bulmaya çalışan fakat ölüm çattığında istemiyerek uyananlar için böyle bir hatırlatma elbette ki hoş olmayacaktır. Heyhat... İş işten geçtikten sonra bunlar uyanmıştır. İsanların dünyadaki durumları acayiptir. Takdiri ilahi onları takip ettiği halde onlar gaflet içindeler. Onların her şeyleri yazıldığı halde kendilerinden habersizdirler. "O günde ki; Allah hepsini diriltecek de kendilerine neler yaptıklarını haber verecektir. Allah bütün onları saymıştır. Onlarsa bunu unutmuşlardır. Allah her şeye hakkı ile şahittir. "(596)
    Gerçek müslüman vakti çok iyi değerlendirir. Çünkü vakit onun ömrüdür. Eğer boş vakit geçirir, fırsatları değerlendirmezse hayatın azgın dalgalan arasında ölüme gitmiş olarak uyanır. İnsan, gerçekten Allah'a (c.c.) sür'atli bir şekilde gitmektedir. Hergün, bizler için ebedi hayata doğru yol aldığımız merhalelerden bir tanesidir. İnsanın gerçeği idrak edip devamlı olarak önceden yaptıklarını ve istikbalde ne yapacaklarını gözönünde bulundurması akıl kan değil midir? insanın zaman akışı karşısında hareketsiz durması, trende giden yolcunun dışardaki eşyaları beraberinde gidiyor görmesi gibi bir aldatmacadır. Vakıa şudur ki: Zaman insanı esas barınağına doğru getirmektedir. İslam, zamanın değerini boşuna harcamanın zararlarını bilen bir dindir. O, beliğ bir vecize ile bu hakikati ifade eder: "Vakit kılıç gibidir.
    Onu yerinde kullanmazsak bizleri yaralayacaktır".
    İslam, bu gerçeğin anlaşılmasını, mümin için imkan ve takva alameti olarak kabul eder.
    "Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde göklerde ve yerde Allah'ın yarattığı şeylerde, sakınacak bir kavim için nice ibretler vardır."(597)
    İslam, yarınlarından habersiz bulundukları zaman içinde dehşete düşmüş, dünya lezzetleriyle zehirlenmiş insanları da hüsrana uğramış sefihler olarak kabul eder.
    "Bize kavuşacağını ummayan, dünya hayatına razı olan ve onunla sükuna dalan kimselere bunca ayetlerimizden gafil olanlar (yok mu?) işte onların itikat etmekte oldukları masiyetler yüzünden varacakları yer ateştir."(598)
    İslam, ibadetlerim gün ve senenin bölümlerine göre ayarlamıştır. Beş vakit namazı günün tüm zamanını kuşatmış ve akışına göre ayarlanmışlardır. Cebrail (a.s.) Allah (c.c.) katından namaz vakitlerinin ilk ve son vakitlerni belirlemek ve bu vesile ile de sabahtan akşama kadar olan zamanı en hassas ve İslami bir biçimde ayarlamak maksadıyla yere inmiştir:
    "Haydi akşama girerken, sabaha erken Allah'ı tenzih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde hamd O'nundur. Gündüzün nihayetinde de öyle vaktine vardığınız vakitte de namaz kılın"(599)
    Zamana kısa bir bakış ile insana vaktin kıymetli açık delil ve belirtilerini gösterir. Nitekim zaman insana şöyle seslenir: "Ben sabah ve akşamlan devretmekle çocuğu gençleştirir, büyüğü de fani kılarım. insan günlerin geçmesiyle sevinir. Halbuki onların geçmesi onun da gitmesi demektir."
    Boyu büken ecelleri yaklaştıran, medeniyetleri yıkan insanları, acaiplikleri karşısında hayrete düşüren zaman, akıllarını uyanıp hayır ve iyilikleri yaymak lazım olanı sağlamaları için bir fırsattır. Allah (c.c.) şöyle buyurur:
    "Gökte burçlar yaratan, onların içinde bir çerağ ve nurlu bir ayak barındıran Allah'ın şanı ne yücedir. O iyice düşünüp ibret almak arzusunda bulunan kimseler yahut şükür etmekle dileyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirendir"(600) Gezen feleklerle beraber gece gündüzü gündüzü de geceyi kovalar. Alemlerin Rabbi boşuna hiçbir şey yaratmamıştır. İnsanların bu ahenkli dünyaya başıboş yaratıldıklarını düşünmeleri çok abestir. Bu alem uzun bir yarış ve ancak Allah'ın hakkını bilenlerin ona şükredenlerin büyük rahat yeri olan cennet için zamanın akışı içinde bazı zorluklara katılabilenlerin başarabilecekleri bir meydandır. Bu hakikatlerden gafil bulunup menfaatlerinin peşine düşenler ise hiçbir şeyden ders ve nasihat alamayan ahmaklardır.
    "Münafıklar görmüyorlar mı ki onlar her yıl ya bir ya iki kere çeşitli belalara çarpılıyorlar da yine nifaklarından tövbe etmiyorlar ve onlar ibret de almıyorlar". Ömrün en büyük sermayendir... Bunu nasıl harcayıp tasarruf ettiğinden sorulacaksın... Nitekim Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde bir insan şu dört şeyden sorulmadıkça hiçbir yere gidemez.
    1. Ömrünü nerede tükettiğinden,
    2. Gençliğini nasıl harcadığından,
    3. Malını nereden kazanıp nereye sarfettiğinden,
    4  İlmiyle nasıl amel ettiğinden.''(601)

    İslâm emir ve yasaklarının çoğunda zaman mefhumunu gözönünde bulundurmuştur. O boş lakırtılardan yüz çevirmenin iman gereği olduğunu belirtmekle ve birbirine:
    "Gelin vaktimizi teselli verici şeylerle öldürelim" diyen işsizlerin bu hareketi ile muharebe etmekle hakimane davranmıştır. Bu ahmaklar böyle bir hareketin ömrü boşuna öldürmek, zamanı boşa geçirmenin de fert ve cemiyetlerin ölümü demek olduğunu anlayamamışlardır. İnsanların gafil bulunduğu hikmetlerden bazıları da şunlardır:
    "Görevler zamandan daha çoktur."
    Zaman tarafsız değil, o ya sevgili bir dost veya azılı bir düşmandır".
    Hasan'ül Basri'nin (r.a.) hikmetli sözlerinden birisi de şudur:
    "Her sabah Allah (c.c.) tarafından bir münadi şöyle seslenir:
    "Ey Ademoğlu! Ben yeni bir alemim senin yaptıklarına da şahidim. İyi amel yapmak suretiyle benden faydalan çünkü kıyamete kadar bir daha dönmeyeceğim."
    Bu hikmetli sözler, ahirete daha bu dünyada iken hazırlanmak maksadıyla söylenmiş olup, İslâm'ın ruh ve terbiyesine muvafıktırlar. Kişinin bütün vakitlerini değerlendirebilmesi veya önündeki bir işi hazırlamak gayesiyle istirahata ayrılması,     Allah'ın (c.c.) kendisine nasip ettiği bir nimet ve onu dünyada muvaffak ettiğine dair bir işaret sayılır.
    "Onun rahmeti cûmlesindendir ki O sizin faydanız için de, sükun ve istirahat etmeniz için geceyi ve gündüzü fazlu kereminden rızkınızı aramanız için yaratmıştır. Taki şükredesiniz" (el- Kasas: 73)
    Ne yazıktır ki halk tabakası, kendisiyle beraber, başkalarını da zamanını boşa harcamaktan geri durmaz. Onlar, iş sahibi kişilerin değerli vakitlerini de basit mes'elelerle harcarlar. Resululah (s.a.v.) ne güzel buyurmuş:
    "İnsanların çoğu iki büyük nimetten gafildirler"
    1. Sıhhat,
    2. Boş vakit. "(602)
    İslâm'ın vakti en güzel şekilde değerlendirme usullerinden biri de az da olsa amellere devam etmeyi teşvik etmesi, çok olsa da aralıklı amelleri hoş karşdamamasıdır. Çünkü küçük amellere devam etmek, zaman akışı içerisinde değersiz şeyleri biriktirir ve hiç farkına varmadan dağlar kadar büyük kılar...
    Bir heyecen sonucu yersiz ve israfil bir biçimde işlere girişip sonra da onu yarıda bırakmak, İslam'ın hoş arşılamadığı bir husustur. Hadisi şerif şöyledir:
    "Ey İnsanlar! Yapabildiğiniz amelleri yapın. Siz usanmadıkça, Allah (c.c.) usanmaz. Allah (c.c.) indinde amellerin en makbulü az da olsa devamlı olanıdır. "(603) Diğer bir rivayette de şöyle denilmiştir: "İbadetlerinizde orta yolu tercih ediniz. Hiç olmazsa buna yakın olmaya gayret ediniz. Yolculuk esnasında sabah biraz, akşama doğru biraz, gece sonunda da biraz yol alınız. Bir de itidalden ayrılmayın konağınıza varmış olacaksınız."(604)
    Aişe'den (r.a.) rivayet edilmiştir:"Yanımda Beni Esed kabilesinden bir hanım bulunuyorken Resulullah (s.a.v.) içeri girip, şöyle buyurdu: "Bu kim?" -Geceleri uyumayan falanca kadındır, dedim. Resulullah (s.a.v.) "Olmaz öyle şey, bırak onu. Yapabileceğiniz şeyler yapınız" buyurdu. Resulullah'ın (s.a.v.) yanında amellerin en hayırlısı, "Sahibi tarafından kendisine devam edilen ameldir." (Müslim)
    İslâm'ın zamanı korumadaki diğer bir metodu, erken kalkmaya teşvik etmesi ve Müslümanlara günlük işlerini, dinç, azimli, ve morali tam yerinde olduğu bir zamanda ifa etmesidir. Çünkü günün ilk vaktinde istekli ve dinç olarak işe başlamak günün geri kalan vakitlerinde de çalışma rağbetinin devam etmesine ve zamanın boş geçmemesine vesile olur.
    İslâm'ın hayat nizamı, çalışma mesaisini fecirden önce başlatıp, güneş doğmazdan önce uyumamayı farz kılmış ve sabah namazının gecikmesine sebep olabilecek geç uyumayı da kerih görmüştür. Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurulur:
    "Allah'ım! Ümmetim için sabahın erken saatlerini bereketli kıl!.,"(Ebu Davûd)
    Bazı kişilerin kuşluk vaktine kadar, diğerleri dünya ve ahiretiyle ilgili işlerle meşgul bulunurlarken onların uyuması, gaflet eseri ve mahrum olmaktan başka bir şey değildir. Fatma b. Muhammed'den rivayet edildi ki:
    "Ben sabah vaktinde uyuyorken babam yanıma gelerek, ayaklarıyla beni uyardı: "Sevgili kızım kalk da Rabbinden (rızkını) taleb et ve gafillerden olma. Çünkü Allah (c.c.) kullarının rızıklarını, fecirden güneş doğmasına kadar taksim eder" buyurdu.(605)
    Gerçekten çalışkanlar ile tembeller bu vakitte birbirinden ayrılıp herkese kabiliyetine göre dünya ve ahiret kazancı dağıtılır...
    Zaman, insanlara yüklenen mükellefiyetleri içine aldığı gibi, Allah'ın (c. c.) insanlara gönderdiği ve kaza ile takdir edilen hayır ve şerri ihata eder. Öyle ilahi kaza ki insanlardan ibret alanlara nice dersler ve gerçek ibretler dağıtmaktadır...
    "Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Bütün bunlarda görür gözlere malik olanlar için elbette birer ibret vardır"(606)
    İnsanlar hadiselere bakıp bunların yaratanı karşısında dehşete kapılırlar. Çeşitli bolluk ve darlıklara duçar olurlar... Bunları kendilerine kimin tattırdığını bilmezler. Herhangi bir mes'ele hakkında sıkıntıya düştüklerinde günlere ve getirdiklerine lanet okumaya başlarlar.
    Bu durum Allah'ı (c.c.) bilmenin ve kullarına uyguladığı takdirden de gaflet içinde bulunmanın bir neticesidir. Resulullah (s.a.v.) bizlere şu kudsi hadisi nakleder:
    "Ademoğlu zamana sabretmekle beni gazaplandırmış olur. Zamanı çevirip eviren benim, Onun takdiri benim elimdedir. Gece ile gündüzü evirip çeviren benim."(607)
    Yani: Zamanın insanların üzülüp sevindikleri hayır ve serden te'sir namına hiçbir şeyi yoktur. Tüm bunları zaman ve mekan'ın Rabbi (c.c.) takdir etmektedir.
    "Her can ölümü tadıcıdır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz'(608)
    Allah'ın (c.c.) insanlara takdir ettiği çeşitli durumlar, çeşitli hikmetlere binaendir ki, bunları arif olanlar bilir ve bu vesile ile iman ve inançları artar:
    "Her işi yerli yerinde O takdir eder, ayetleri O açıklar. Ta ki Rabbinize kavuşacağınız iyice bilesiniz. "(609)
    Haksızların başına nice iyi-kötü durumlar gelir, yine onlar bundan istifade etmesini bilmezler. Nitekim Hadis-i Şerifte şöyle denilmiştir:
    "Münafık kişi hastalandığında bağlanan, iyileştiğinde de salıverilen davar gibidir. O niçin bağlandığını ve niçin sa-lıverildiğini bilmez."(610)
    Evet tecrübelerden ibret almayan ve zamanın akışıyla kendine çeki düzen vermeyen, kâmil bir mü'min değildir...
    Zaten musibetler, cahilin öğrenmesi, gafilin uyanması ve Allah'dan (c.c.) uzaklaşanın da başka bir maksatla mı meydana     gelirler? Hayır... Allah (c.c.) şöyle buyurur:
    "And olsun ki biz, senden evvelki ümmetlere de peygamber gönderdik de (küfürlerinden) dolayı kendilerini çetin bir yoksullukla, çeşitli hastalıkla yakaladık, olur ki yalvarırlar. İşte onlar kendilerine (öyle) bir azabımız gelip çattığı zaman yalvarmalı değilmiydiler?..(611)
    İnsanlık, yaratılış icabı şiddet anlarında veya musibetlere düçar oldukları durumlarda, Allah'a (c.c.) yalvarırlar. Akıllı kişi, musibet anında Allah'a yalvararak O'na bağladığı bu irtibatını, musibeti hafifleşip afiyete kavuştuğu zamanda da devam ettirir. Allah'tan (c.c.) müstağni olmaya işaret ettiği için, Allah'ın (c.c.) nimetlerini inkar etmek nankörlüktür.
    Musibet ve başlarına gelen hadiselerden ders almayan ve nimetlerin değerini bilmeyen, haddi aşanlara gelince, onlarda darlık zamanlarında Allah'a (c.c.) yalvarırlar. Emniyetli durumlarda ise Allah'dan (c.c.) kaparlar.
    "İnsana sıkıntı dokunduğu zaman yanı üstü yahud otururken veya ayakta iken bize dua eder. Fakat biz onun sıkıntısını açıp giderdik mi, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıya bizi çağırmamış gibi (eski yoluna) gider. İşte haddi aşanların yapar oldukları ameller böyle süslenmiştir.'(612)
    Böyle kötü bir hareket, nimetlerinde yüzdüğü Allah'a karşı akıllı bir kişiye yakışmaz.
    Zamandan ibret almanın bir yolu da insanlık tarihini ibretle okumak ve Allah'ın (c.c.) kainatta ki delilleriyle milletlerin başına gelenleri düşünmektir. Milletler nasıl yükselir? Nasıl yıkılır? Nimetlere nasıl boğulup, sonradan bu nimetlerden nasıl olur da mahrum bırakılırlar?
    Allah (c.c.) birbirini ta'kib eden bu durumlarla, insanların düşünmelerini ve bu vesile ile akıllarıyla onlardan ibret almalarını ve ders görmelerini taleb etmiştir.
    'Yerde gezip dolaşmadılar mı? Bu sebeple düşünecek kalblere bu suretle işitecek kulaklara malik olsunlar. Fakat hakikat şudur ki, (yalnız maddî) gözler kör olmaz. Fakat asıl sînelerin içindeki kalbler kör olur"(613)
    İnsan iki durumla karşı karşıyadır:
    a) Ya onun bazı özel tecrübeleri vardır, ki bunlar vasıtasıyla îmanını takviye eder ve düşüncelerini düzeltir.
    b) Veya ilmi olur. Bu durumda da başkalarının tecrübe ve ilimlerinden istifade edebilmelidir. Fakat dalgalı dünya hadiseleri için gözü açıp tefekkür ve ibret almamak, karanlık ve körlük olup mü'mine yakışmayan bir husustur. Ömür kısa, insanın içinde yaşadığı ortam dar. Aklında büzülme ve kabuğuna çekilebilmesinden dolayı da nüfuz ve varlığı pek olmaz. Onun için insan aklıyla uzun hayat asırlarından istifade edebilmelidir.
    İnsan, şurada, burada yapacağı derin bir (fikri) seyahatle kıssa, fikir, olay ve çeşitli görüşlerden meydana gelmiş bir servet ile dönebilir... Bunlar vasıtası ile kainat hakkında tecrübeleri artar. Allah'a (c.c.) olan marifeti yükselir.
    İslam, güçlü imanın araştırma, düşünme, tedebbür ve sağlam temellere dayanmasını ister. İşte bundan dolayıdır ki O, müslümanlardan uzun seferler ve geniş manada seyahatlar düzenlemelerini istemiş ve onlardan; oyun, eğlence, teselli, boş vakit öldürmek için değil de; ilim, isttiade, araştırma, ders, sağ ve ölülerden ibret almaları için dünyanın dört tarafını gezmelerini taleb etmiştir:
    "Gerçekten sizden evvel birçok vakalar, şeriatlar gelip geçmiştir. Onun için yeryüzünde gezin dolaşın da (peygamberleri) yalan sayanların akıbeti nice oldu görün. Bu Kur'an insanlar için bir beyandır. Sakınanlar için de bir hidayet, bir öğüttür. "(614)
    "Onlar yerde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden evvelkilerin akıbetinin nice olduğuna baksınlar? Onlar kuvvet ve yerdeki eserleriyle bundan daha üstündü. Böyle iken, Allah, onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın (azabından) bir koruyan da olmadı. "(615)
    İşte Kur'an, yıkılmış medeniyetler ile yıkılış sebeplerine bakıp ders alınmasını ve bu sebep ile eskilerin yıkılmasına sebep olan bataklıklara yenilerin düşmemesini istemiştir. Gerçekten de tarihe gömülü nice acaiplikler vardır.
    SİİR:
    "Gece ile gündüzler zamandan hamile olup, her türlü acaipliği doğurur".
    Zaman, aklın çözmekten aciz kaldığı bir delildir. Bizler, onun hakkında, geriye bırakmış olduğu eser ve vesikalardan başka birşey bilmeyiz. Zamanın künhünde belki kurtuluş ve yıkılış sırlan mevcuttur. Fakat bunları ancak zamanın gizli ve açık durumlarından haberdar olanlar bilir.
    "O, sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Hepiniz O'na toplanacaksınız. O, hem dirilten hem öldürendir. Gece ile gündüzün ihtilafı da onun eseridir. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?"(616)
    Bilmemiz gereken husus şudur: İçinde yaşadığımız hayat başıboş değildir. Allah (c.c.) böyle bir şeyi yaratmaktan münezzehdir. Zamanın akışından hayırlı neticeler elde edebilirsek, kendimiz için Allah (c.c.) katında hiçbir zaman ve mekanın yıpratamıyacağı daimi mevkiler elde ederiz...

_____________
(
593) Yunus, 45
(594) Tâhâ, 103-104
(595) Naziyat, 46
(596) Mücadele, 6
(597) Yunus, 6
(598) Yunus, 78
(599) Rûm, 17-18
(600) Fûrkan, 62-63
(601) Tirmizi
(602) Buhâri, Mişkâtül Mesabih, 3/1427 (5155)
(603) Buhâri
(604) Buhâri
(605) Beyhaki
(606) Nur. 44
(607) Ebû Davûd
(608) Enbiyâ, 35
(609) Râd, 2
(610) Ebu Davûd
(611) En'am, 42-43
(612) Yunus, 12
(613) Hâc, 46
(614) A-li İmran, 137-138
(615) Gaffar, 21
(616) Mü'minun, 79-80

 

Prof. Muhammed Gazali